back
milliyet

 

Simi’nin en kral lokantası

Ali Rıza Kardüz

Şimdilerde bir Simi modası var. Bodrum, Marmaris, Datça, Dalaman kıyılarında teknesi olan veya tekne kiralama imkanı olanlara “Nerelere gidiyorsunuz?” diye sorulduğunda genelde cevap aynı oluyor: “Hiççç... Kıyı kıyı geziniyoruz. Simi’ye giderek yemek yiyoruz.”
Simi, Datça’nın karşısında küçük bir Yunan adası. Baba Türkler 1522 yılında adaya çıkmış, 1912’de İtalyanlar gelinceye kadar adanın sahibi olmuş. 1948’de de ada Yunanlılara teslim edilmiş. Ağacı, yeşili olmayan, dağ tepe, kıyı şeridi dar bir küçük ada.
Bir yanında küçük, öbür yanında büyükçe bir koyu var. Büyükçe koyun kıyı boyunda lokantalar ve mağazalar dizilmiş. Tepelere doğru da Yunan stili (güzel ve gözü rahatsız etmeyen) binalar sıralanmış.
Adada bir şey yetişmediği için hemen her şeyi (hatta suyu bile) dışarıdan getiriliyor.
Simi’da gezilip görülecek yer yok. Türkiye’de bulunmayan malı satan mağaza yok. Yaz güneşinde ada kavruluyor. İyi de Türkler bu adaya neden gidiyor?
Efendim, bu adada Manos isminde bir lokanta var. Bizim Tarabya lokantası benzeri bir lokanta. Bu lokantanın Manos adında işini bilen bir sahibi var. Bu lokantayı, görmek ve görülmek için tekne turu ile Simi’ye gelen Türklerin kulübü yapmış. Çok kişi “Manos’taydım. Manos’ta kimleri gördüm kimleri!” demek veya Manos’ta görünmek için Simi’ye gidiyor.
Manos efendi Atina’da üniversite okumuş. Simili bir kıza aşık olmuş. Adada yaşamaya başlamış. Giyimi, kuşamı, duruşu, “satışı” afili bir Yunanlı. Türkiye’nin ismi parlamışlarından tanımadığı yok. Adaya dışarıdan getirilen ıstakoz, böcek, denizkestanesi, karides, ahtapot gibi deniz ürünlerini ve de bizim şarapların yanında yaya kalan Yunan şaraplarını yüksek fiyatla Manos hayranlarına satıyor. Ama ne denilebilir ki? Her giden memnun ki yerinden... Gidiyorlar, gidiyorlar, o kalabalık lokantada, baştan savma yemekleri yemeye yine de gidiyorlar... 

Mönüsü her gün değişiyor
Simi’ye yolu düşenlere ve düşeceklere mutfağı ve servisiyle (bana göre adanın en kral lokantası olan) Mylopetra’yı anlatacağım.
Mylopetra “değirmen taşı” demekmiş. Mylopetra’nın binası Simi’de denizin kıyısında değil de kıyının iç tarafında eski bir taş bina. Eskiden un değirmeniymiş. Ortadaki iki yuvarlak değirmen taşını bir eşek döndürürmüş.
Bundan 15 yıl önce Eva ve Hans Sworowski çifti eski, harap taş binaya hayran olup satın almışlar. Eski çizgilerini ve özelliğini bozmadan binayı pırıl pırıl onararak lokantaya dönüştürmüşler. Binanın içi yüksek tavanlı tek bir mekan. Arkada açık mutfak, yanda bar tezgahı var. Binanın önündeki geniş bahçeye de masalar dizilmiş.
Hans çağdaş resim uzmanı. Frankfurt’ta galerisi (Gallery Ak) var. Karısı Eva dişçi. Ama artık dişçilik yapmıyor.
Karı-koca mayıs ile eylül ayları arasında Simi’ye geliyorlar. Gündüzleri tatil yapıyor, geceleri lokantayı açıyorlar. Lokantanın aşçıbaşısı Hans. Siparişleri açık mutfakta o hazırlıyor. Balık pişirmede Alman Katrin ona yardımcı oluyor. Eva barda duruyor. Servisi Yunan Maria ile Arjantinli Victoria adında iki güzel genç hanım yapıyor.
Burası temizliği, düzeni, dekoru, masası, örtüleri, masa düzeni, servisi ile beş yıldızlı bir lokanta. Mönüsü her gün, Hans ve Eva’nın Simi çarşısında bulabildikleri sebze ve deniz ürünlerinin çeşidine göre değişiyor.

Hem göze hem damağa
İlginç olan makarna çeşitlerinin, siparişten sonra hazır hamurdan, açık mutfakta müşterinin gözü önünde hazırlanması. Ev yapımı makarna çeşitleri ve risotto 21-23 avro.
Salata çeşitleri 12-16 avro. Et çeşitleri (kuzu pirzola, biftek, ördek, tavuk veya domuz eti) 26-32 avro.
Deniz ürünlerinden şarapta midye, deniztarağı, istiridye 16-21, günün balıkları
34-38 avro.
Etleri ve balıkları sadece kızartarak veya haşlayarak masaya getirmiyorlar. Hazırlanış şekli, sosları ve balıkla etlerin yanında verilen sebze çeşitleri çok iyi. Bunun için hem göze hitap ediyor hem de damağı tatlandırıyor.
Kendi ekmeklerini de kendileri yapıyor. Sıcak olarak masaya getirilen ekmekler pek lezzetli ama... Bir küçük topağa 1,80 avro para yazıyorlar.
Uzun anlatımın özeti, Mylopetra güzel bir lokanta. Binası, bahçesi, masası, tabağı, servisi, mutfağı, yemeklerinin lezzeti ve havası ile güzel... Ama fiyatı da “güzel”! Kaliteli şarap içildiğinde kişi başı 60-70 avro ödemeyi göze almak gerekiyor. (Hatırlatma: Manos’ta da kişi başına en az bu kadar ödeme yapmadan masadan kalkmak imkansız.)